Evet. Einstein’in ününü kazandığı bu teoriyle birlikte kendi kanaatimce fizik, metafiziğe yakınlaşmak için ilk adımı atmış oldu. Artık halk arasında ara sıra duyduğumuz şu olağan üstü olayların matematiksel ve mantıksal bir açıklamasını yapabileceğimiz ve adına modern fizik ismini verdiğimiz yeni bir fizik oluşmaya başladı. Görüp hissedebildiklerimizin dışındaki başka etkileşimlere de hitap eden, Newton’un kuramlarını farklı bir perspektiften değerlendiren, her nesnenin, her kavramın ve her seçimin bir noktada düğümlendiğini anlatan bir fizik… Bu kuramlarla birlikte, Quantum ve Quantum içerisindeki nice gizem ile aslında evren yasalarına karşı ne kadar cahil olduğumuzu görmüş olduk.
Einstein, görelilik kuramında X=V.T formülünde kullandığımız kavramların her birinin birbirine göre değiştiğini açıklamaya çalışmıştır. Bu kuramdan öncesine kadar hız ve konumun zaten birbirleri ile alakalı ve göreceli kavramlar olduğunu biliyorduk. Herkes, ilk okulda “3V hızında ilerlerken karşı yönden gelen V hızındaki bir aracı kaç V hızında görürüz ya da nereye giderken görürüz? ” gibi saçma, ezberci ve dayatılan sinir bozucu sorulardan çözmüştür. Böylelikle biz konumun ve hızın birbiri ile göreceli kavramlar olduğunu düşünmeliydik. Fakat sadece hazırlandığımız sınavları ve ezberlemeye çalıştığımız soruları düşündüğümüzden es geçmiş olabiliriz. Her neyse, bu sorularda zaman kavramı hep bilinmez olmuştur. Çünkü zamanı göreceli bir kavram kabul etmemiştik. O tek başına, bilinmez, farklı bir kavramdı. Fakat zaman kavramı da diğer iki kavram gibi göreceli bir kavramdır.
Bunu şu örnekle daha iyi anlatabilirim sanırım; Eğer size zamanı, hiç bilmeyen birisine anlatmanızı söyleselerdi zamanı nasıl anlatırdınız? Bu yenilebilir, duyulabilir, dokunulabilir, hissedilebilir bir şey mi ki? Zamanı herhangi bir nesneyi, olayı, hareketi referans almadan nasıl betimlersiniz? İşte zamanının görelilik kuramı bu noktadan itibaren anlam kazanıyor. Evet. Aslında zamanı herhangi bir şeyi referans almadan betimleyemiyoruz. Araba hızlanır ve yol alır, yürürüm ve ilerlerim, ders başlar ve biter. Ancak bunları göz önünde bulundurduğumda zaman anlam kazanıyor.
Zaman dediğimiz şey sizce, sadece saatlerin dişlilerinin bir tur atmaları ile oluşan bir kavram mıdır? Yarım saat demek, bir dişlinin 30 kez dönmesi ise ben neden bu yarım saati bir ders boyunca bir saatmiş gibi, sevdiğim bir işi yaparken de 15 dakika geçmiş gibi hissediyorum? Zaman, sadece hissedilen bir şey midir? Yoksa sadece deneysel bir şey midir? Modern fizik kitaplarında zamanın görelilik kuramı ile ilgili bolca deney görürsünüz. Fakat burada püf nokta zamanı hissetmek ve yaşamak arasındaki bağdır.
Hissedilen ve yaşanan zaman arasında farklılıklar görüyoruz. Yani mutlak bir zamandan bahsedemiyoruz. Acaba gerçek olan zaman yaşadığımız mıdır? Yoksa hissettiğimiz mi? Einstein bu varsayımı teorik bir deney ile açıklamaya çalışmış. Sonucunda da zamanının görelilik kuramının formülünü çıkarmıştır.
Şimdi ışık hızına yakın hızda ilerleyen bir hareketli cisim içerisinde bir ışık fotonu senaryo-1 deki gibi iki ayna arasında gidip gelsin. Bu hızlı arabanın içerisindeki birisi bu ışık hareketlerini senaryo-1 deki gibi görür ve burada ışık fotonunun 1 kez karşı aynaya gitme süresine t diyelim. Bu hızlı hareket eden arabanın dışarısından bakan bir gözlemci deney düzeneğini hareket ediyormuş gibi göreceğinden senaryo iki deki gibi görür. Bu yüzden ışık fotonunun güzergahını da zigzaglı görür. Aslında bu deneyde mekanın ve hızın değişmesi, zamanın da değişmesini sağlamıştır. Hissettiğimiz zaman ile yaşadığımız zaman arasındaki farklılık. İki gözlemcinin hissettikleri zaman belki aynıdır ama yaşadıkları zaman farklıdır. Bu yüzden mutlak bir zamandan bahsedemiyoruz. Bu teorik deneyden sonra zamanın göreliliği hakkında bir çok kez deney yapılmış ve zamanın göreliliği ispatlanmıştır.
Bu teorinin ikinci aşaması Newtonun genel çekim yasası ile ilişkilendirilmiştir. Newtonun genel çekim yasasını hatırlarsak iki kütlenin birbiri arasında bir çekim bağı olduğunu söyler. Fakat bu çekimin neden kaynaklandığını ve nasıl etkileşim meydana geldiğini açıklayamamıştır. Aslında bu bilinmezlik bilim adamlarını çoğu zaman rahatsız etmiştir. Fizik kuralları cisimlerin herhangi bir temaslarının olmaması halinde etkileşimlerininde olamayacağını söyler ancak genel çekim kanununda cisimlerin birbirleri ile temas etmemelerine rağmen etkileştiklerini görüyoruz.
Bu olay için en güzel örnek tabi ki de Maxwel in açıklığa kavuşturduğu elektrik ve manyetik alanlar teorisiydi. İki manyetik ya da elektrik yükü birbirleri ile uzaktan etkileşebiliyorlardı ama aralarında oluşturdukları bir elektriksel ve manyetiksel alandan kaynaklandığını söyleyebiliyorduk. Acaba kütlelerin birbirini çekmesini sağlayan şey de bir alan olabilir miydi?
Evet. Kütlelerin de birbirini etkileyecekleri bir alan söz konusuydu. Ve o aslında 4. boyut olarak adlandırdığımız ama göremediğimiz zaman kavramıydı. Zaman kütlelerin etrafında oluşan bir çeşit elektrik alan gibi yahut manyetik alan gibi bir şeydi. Büyük kütlelere yaklaştıkça alanın etkisi daha çok hissedilir, uzaklaştıkça daha çok zayıflayan bir alan.
Zaman, mekan olmadan düşünülemezdi. Yani zamanı tanımlayabilmek için herhangi bir mekanı ya da olayı referans almam gerekiyordu. Tıpkı elektrik alan ya da manyetik alan gibi. Tanımlayabilmek için bir manyetik ya da elektrik yükü referans almak gerekiyor. O halde zaman da kütle ile açığa çıkan bir boyuttur. Evrenin farklı noktalarında farklı hızlarda akan zamanlar olabilir. Hatta ve hatta karadeliklerin zamansız ve mekansız bir yer olduğu söylenmiştir.
Buradan yola çıkarak acaba zamanı bir elektrik alan gibi kontrol etmeyi başarabilir miyiz gibi bir soru geliyor akıllara. Zamanda yolculuk mümkün olabilir mi?
İzafiyet Teorisi ve Zamanın Görelilik Kuramı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder